Blog Arşivi

17 Ağustos 2012 Cuma

ADLARLA OYNAMAK

Sözler, hayatın izinden gider. Önce bir iş yapılır ya da bir değişim yaşanır, ardından bunun adı, tanımı, anlatımı gelir. Sözün anlamını belirleyen kendisi değil, hayatın elle tutulur gerçekleridir. Tersinden düşünürsek, bir şeyin adını değiştirmekle gerçekte bir değişiklik yapmış olmayız. Ama gerçekten bir değişiklik olduğunda, bu kendi adını da yaratır. Bu yüzden yapmadığımız halde bir şey yapıyormuş gibi görünmek istediğimizde; ad, yasa, tanım, tüzük vs. değişikliklerinden medet umarız. Örneğin bir şeyi yenileyemediğimiz halde önüne “yeni” sıfatı koyarız. Sanki birincisi sahtesiymişçesine, bir şeyi ikinci kez yaparken “öz, hakiki” diye adlandırırız. İşte Erzurum stadyumunda yaşananlar biraz buna benziyor.
Biliyorsunuz Galatasaray Fenerbahçe arası Süper Kupa maçı 12 Ağustos Pazar günü Erzurum’da oynandı. Maçın yapıldığı stadyum 1968’de “Cemal Gürsel” adıyla inşa edilmiş, ışıklandırma, kapalı tribün, ısıtma sistemi eklenmesiyle sürekli yenilenip büyütülerek bugünkü durumuna getirilmişti.  Stat yenilenirken 2011 Ocak Ayı sonlarında Erzurum’da düzenlenen uluslararası nitelikteki “Kış Üniversite Oyunları” sırasında adı da değiştirilerek “Yeni Erzurum Stadı” olmuştu. Şimdi bu ad kupa maçı öncesi Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç’ın talimatıyla bir kez daha değiştirildi ve “Kazım Karabekir” oldu.
Stadın tamamı kapalı tribün ve 23 bin 700 koltuk var. Ama Süper Kupa maçına ilgi bu sayıyla, hatta Türkiye ile sınırlı değil; neredeyse dünyanın gözü bu maçta. Dolayısıyla Erzurum ve stadyumun, üniversite oyunlarında olduğu kadar ilgi topladığını söyleyebiliriz. Bu durum, adının tekrar değiştirilmesi ve bu yolla kamuoyuna mesaj verilmesi için uygun bir fırsat anlamına geliyor. Bu yüzden maça iki gün kala adı değiştiriliyor. Açıklayalım:
Bilindiği üzere merhum Cemal Gürsel 27 Mayıs 1960 darbesinin görünürdeki lideridir. Darbe alt kademelerdeki subaylar tarafından yapılmış, ardından adı kamuoyuna açıklanabilecek en yüksek rütbeli subay olduğu için lider ilan edilmiş ve  sonra da dördüncü cumhurbaşkanı olmuştur. Cemal Gürsel 1895 Hınıs, Erzurum doğumludur. ABD’de gördüğü uzunca bir tedavi süreci sonunda 1966 yılında Ankara’da ölmüştür. Hem Erzurumlu olduğu hem de inşaatın yapıldığı yıllarda vefat ettiği için, stadyuma adı verilmiştir. Ama önce bu ad, ardından “Yeni Erzurum” adı kaldırılmıştır. Ortada açıklanmış bir gerekçe olmasa da,  yeterince doğru bir tahminde bulunabiliriz.
Yine bilindiği üzere son yıllarda ülkemizde darbeciliğe karşı büyük bir soruşturma, kampanyası başlatılmış durumda. Hükümet her fırsatta demokrasiden yana olduğunu açıklıyor. Biz içerde pek hissetmesek de, dünyadan bakıldığında iktidarın Türkiye’de demokrasi için çok sıkı bir mücadele yürüttüğü düşünülüyor. Hükümet yetkilileri de sağolsun boş durmuyor, dünya kamuoyuna sürekli olarak “demokrat” olduklarını çağrıştırıcı mesajlar veriyorlar. Dolayısıyla 2011 üniversite oyunları nedeniyle çeşitli ülkelerden insanların ilgisi Erzurum üstündeyken stadyumdan bir darbe liderinin adının kaldırması, önemli bir mesaj verme fırsatı olarak kabul edilmelidir. Maazallah televizyonlardan oyunları izleyenler stadyumun adını görse, birbirlerine “kim bu Cemal Gürsel yahu” diye sorsa ve bilemeyerek internetten bakıp darbeci olduğunu öğrenseydi, hükümet hakkında ne düşünürlerdi? Örneğin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton “daha bunlar bir stadın adını bile değiştirmemiş” demez miydi?  Dolayısıyla stadyumun adıyla uğraşmanın anlaşılır bir yanı vardır.
Derken; Türkiye Futbol Federasyonunun futbol sevgisini Anadolu’ya yaymak ve iki büyük takım arasındaki gerilimi düşürmek gibi gerekçelerle kupa maçını Erzurum’a taşıması, yöneticilerimize yeni bir demokrasi mesajı verme fırsatı yaratmıştır. Dolayısıyla geçen hafta Cuma günü bakanlıktan gelen bir talimatla adının değiştirilmesi istenmiş ve alelacele hazırlanan yeni tabela giriş kapısına asılmıştır. Yeni ad, ülkemizdeki muhafazakâr sağcıların her zaman demokrasi kahramanı olarak gördükleri Kazım Karabekir’dir.
Karabekir 1882 İstanbul doğumlu, 1948’de Ankara’da vefat eden, asker bir aileden gelen ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda hem asker hem de politikacı olarak önemli roller oynayan bir insandır. Bizim gibi ortayaşa gelenler, Karabekir’i hep resmi tarihin gölgeleri arasında kalan biri olarak hatırlar. Doğu Anadolu’da kahramanlıklar gösterdiğini, Atatürk’le önceleri yakınken sonradan nedenini anlayamadığımız biçimde yollarının ayrıldığını biliriz. Aslında bu karınlık ve sisli durum yalnızca Karabekir için değil, yakın zamanlara kadar Cumhuriyet ve hemen öncesindeki Osmanlı İmparatorluğunun son dönem tarihinin ayrıntıları için de geçerlidir.
Karabekir genç yaşlardan itibaren yetenekli bir subay olarak değişik cephelerde savaşmakla yetinmeyerek, toplumun yeniden yapılanması için çeşitli konular üzerine kafa yoran biridir. Zaten yazdığı kitapların başlıklarına bakmak bile bu konuda yeterince ipucu verir. Yaşamındaki önemli bir adım da, “Cumhuriyet Halk Fırkasından”  1924 yılında ayrılarak “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını” kurmasıdır. Ama bu parti dindarlara yakın olduğu ve gericiliği desteklediği, Dersim isyanında dolaylı bir rol oynadığı gibi gerekçelerle 1925 yılında kapatılmıştır. Bundan sonra Karabekir’in hayatı baskı altında geçmiş, kitapları yasaklanmış, yakılmış, evi basılmış, çeşitli suçlamalarla karşılaşmıştır. Atatürk’ün ölümünün ardından 1939’da tekrar milletvekili ve 1946’da TBMM başkanı olsa da, geniş kamuoyu tarafından hep cumhuriyetle sorunu olan biri gibi görülmüştür.
Karabekir’in muhalif tutumu, günümüze kadar sağ muhafazakâr siyaset çevrelerince olumlu karşılanan bir durumdur. Bu çevreler genellikle cumhuriyetin kurucularını İttihat Terakki’nin devamı gibi görürler. Türkiye gibi sanayisi gelişmemiş bir ülkede yukarıdan aşağı toplum düzeni kurulmasını antidemokratik bulur ve buna karşı çıkan herkesi değil ama bazı devlet büyüklerini demokrat sayarlar. Karabekir de bunlardan biridir. Dolayısıyla darbe karşıtlığının moda olduğu bir zamanda, Erzurum stadyumuna adının verilmesi uygundur. Hele bu girişim, stadyumdan eski bir darbe liderinin adının kaldırılmasından sonraya rastlıyorsa...
Peki, “demokrat” olarak nitelenebilecek bu hamle gerçekten öyle midir? Örneğin Karabekir bir demokrasi mücadelesi sırasında mı, yoksa eşdeğer olduğu insanlarla bir iktidar rekabeti içindeyken mi söz konusu baskıları yaşamıştır? Bu soruyu, aynı yıllarda çeşitli hak mücadeleleri veren binlerce insanın yaşamının ya sona erdirildiği, ya da zindanlarda süründürüldüğünü unutmadan yanıtlayalım.  Ayrıca Karabekir’in görüşleri ortadadır,  istediği gibi bir yönetim oluştursaydı, daha demokrat olacağı şüphelidir. Üstelik bu ad değişikliği darbelere karşı çıkmanın bir göstergesi olarak yapılırken,  gerçekleşmiş en yakın darbe olan 12 Eylül 1980’in sorumluları mahkemeye bile çıkarılamamaktadır.
Hazır adlarla oynama konusuna girmişken; dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum, yıllardır “Beşar Esat” olarak bildiğimiz Suriye Devlet Başkanının adı haberlerde “Esed” diye geçiyor. Çünkü “a” harfi İngilizcede “e” olarak okunuyor. Biz de dip komşumuz Suriye haberlerini sürekli batılılardan aldığımız için, artık İngilizler gibi konuşuyoruz. Sözcüğün sonunda “t” yerine “d” dememizin nedeni ise,  Suriye’ye karşı Suudiler ve körfez emirleriyle aramızın çok iyi olması sonucu Arapçayı daha iyi konuşmaya başlamamız olsa gerek...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

Blog Arşivi