ABD 40 yıldır İran’a uyguladığı ambargolara bir yenisini daha eklerken, gücünü ve güçsüzlüğünü bir arada sergiliyor. Bunu herhalde en iyi biçimde, İsrail Savunma Bakanı Avigdor Liberman’ın yayınladığı mesaj üzerinden açıklayabiliriz: "ABD tek bir hareketle İran'ın Suriye, Lübnan, Gazze, Irak ve Yemen'e yerleşmesine büyük darbe vurdu. Başkan Trump yine yaptın." Yağcı Liberman, ırkçılığıyla tanınan sağcı “Evimiz İsrail” partisinin kurucusu ve Netanyahu’nun hükümet ortağı. 2009’da İsrail parlamentosunda “Gazze’ye atom bombası atalım” demiş biri. Mesajda adı geçen ülkelerdeki direnişleri “İran’ın oralara yerleşmesi” diye nitelendirmekle, akılsızlığını bir kez daha sergiliyor. İran yardım etmezse bu halklar yurtlarını ve canlarını korumak için yıllardır verdikleri mücadeleden vaz mı geçecekler? İsrail ve ABD gibiler paralı askerlik dışında bir savaş yolu bilmez. Bu nedenle, kendilerine karşı direnenleri de başkalarının paralı askeri olarak görürler. İşte emperyalizmin gücü ve zayıflığı buradadır. Her şeyi parayla satın alabileceğini ve birini yoksullaştırırsa hemen ayağına kapanacağını sanır. Bu gerçekleşmediğinde, “arkasında kim var” diye düşünür. Oysa ne kadar çok saldırganlık, o kadar çok düşman. Kendi düşmanlarını kendisi yaratan ABD ve İsrail’in dünyanın en nefret edilen devletleri olması boşuna değildir.
Son
100 yıllık dünya tarihi, mazlum halklarla ABD emperyalizmi arasındaki çatışmalarla
doludur. Hiç doğrudan çatışmasalar da, ABD’ye karşı en uzun süredir ve en
yaygın olarak mücadele eden, İran’dır. Savaş, Şah’ın 1979’da devrilmesiyle
başladı ve halen sürüyor. İlk kez ABD Başkanı Obama döneminde bir yumuşama
oldu. Önce 2013’de iki ülke arası doğrudan görüşmeler başladı ve 2015’de
İran’ın nükleer silah programından vazgeçmesi karşılığında ambargo kaldırıldı.
Başkanlığa aday olduğundan beri bu anlaşmayı bozacağını söyleyen Trump,
geçtiğimiz Mayıs Ayında dediğini yaptı. Olay dünya düzeninin işleyişini
göstermesi bakımından ilginç. Nasıl karar alınıyor, uygulanıyor ve
vazgeçiliyor; bakalım.
İran
petrol rezervleri ve 80 milyon nüfusuyla, dünya kapitalizmi açısından büyük bir
pazar demek. Ama ABD öncülüğündeki ambargolar yüzünden yıllar boyu ne İran
petrol paralarını dilediği gibi harcayabildi, ne de dünyanın belli başlı
şirketleri bu ülkeyle ticaret yapabildiler. Bundan en çok zarar gören, ABD
baskısına boyun eğen Avrupalılar oldu. Bu yüzden ambargolara genellikle
gönülsüzce uydular. Obama, ABD’nin Çin’i kuşatma eksenindeki politikaları
doğrultusunda, dünyanın çeşitli yerlerindeki sorunları çözerek, Pasifik
bölgesine askerî güç kaydırmayı planlıyordu. Bu yüzden Arap Yarımadasındaki
gerilimi düşürmek ve bunun için de İran’la anlaşmak istedi.
Anlaşma,
BM Güvenlik Konseyinin daimi üyesi 5 ülkeye Almanya’nın da eklenmesiyle 14
Temmuz 2015’de imzalandı ve 16 Ocak 2016’da yürürlüğe girdi. Suudiler ve İsrail
onaylamasa da, dünya genel olarak durumdan memnundu. İran, dış bankalarda bloke
edilmiş yaklaşık 100 milyar dolarını aldı. Nükleer araştırma kurumlarını uluslararası
denetime açtı. Bu arada Irak ve Suriye’deki çatışmalarda yer almayı
sürdürüyordu. ABD ve ortaklarının Esat’ı
yıkma girişiminin suya düşmesi, İran ve Hizbullah’ın bölgede güçlenmesine
hizmet etti. Suudilerin 2015’te Yemen’e saldırıları emperyalistlerin beklediği
sonucu vermeyerek, burada da yine İran’a yakınlığı bilinen Ensarullah’ı
güçlendirdi. Emperyalistler doğal kaynakları ve stratejik noktaları ele
geçirmek için saldırıyor, halklar direniyor ve İran bölgede ABD
işbirlikçiliğinin güçlenmemesi için direnişleri destekliyordu. ABD’nin
planlarını bozan bu gelişmeler karşısında, Trump’ın İran’ın bölgedeki kolunu
kanadını kırmak amacıyla anlaşmayı yürürlükten kaldırması anlaşılır bir
durumdu.
Trump
kararını 8 Mayıs’ta açıkladı ve 90 gün içinde ilk ambargo uygulamalarının
başlayacağını, 180 gün sonra İran’ın petrol ticaretini sıfırlamaya yönelik daha
ağır koşullar getiren ikinci aşamaya geçileceğini duyurdu. ABD, buradan doğacak
zararların karşılanmayacağını ve ilgili tarafların buna göre önlem alması
gerektiğini belirtiyordu. Ancak anlaşmanın BM güvencesi altında yapılmasına
karşılık, bozma kararı tek yanlı olarak ABD tarafından alınıyordu. Güvenlik
Konseyinin geri kalan üyeleri ve Almanya Trump’ın bu kararını tanımadıklarını
ve anlaşmaya uymaya devam edeceklerini açıkladılar.
ABD
anlaşmaya uymayan bankalara ve şirketlere yaptırım uygulayacak ve topraklarında
iş yapmasına izin vermeyecekti. Merkel Trump’ı istediği kadar eleştirsin,
İran’da altyapı yatırımları yapmak üzere yatırım anlaşmaları imzalayan Alman
şirketi Siemens, bundan hemen vazgeçti. Otomotiv sanayii İran’da petrolden
sonra en gelişmiş sektör ve birçok Avrupalı şirket, Asya ülkelerine İran’da ürettikleri
araçları satıyor. Bu sektörde yaklaşık 1 milyon kişi çalışıyor. İran’da yatırımı
olan Alman ve Fransız otomotiv şirketleri ülkeyi terkettiler. Petrol
tesislerine yatırım amacıyla İran’da olan Fransız şirketi Total, yine aynı
biçimde davrandı. Şirketler, ülkelerindeki hükümetlerin kararına uymuyorlardı.
Çünkü hiç biri İran’daki birkaç milyar dolarlık yatırım uğruna ABD ile
yaptıkları birkaç on milyar dolarlık ticaretten vazgeçmeyi göze alamıyordu.
Bunun üzerine Avrupalı hükümetler ABD ile gizlice masaya oturarak, ambargonun
dışında kalmak için anlaşma yolları aramaya başladılar.
ABD
50 İran bankası, 700 şirket ve çok sayıda İranlı işadamıyla ticari ilişki kuran
herkese yaptırım uyguluyor. Elbette bu
en çok doğalgaz ve petrol ticaretini etkiliyor. İran dünyanın 3. büyük petrol dışsatımcısı ve
olağan koşullarda günde 2 milyon 500 bin varil petrol satıyordu. Trump bunun
bir anda sıfırlanmasının petrol fiyatlarında ani yükselmeye neden olacağı
endişesiyle Suudilere ve Birleşik Arap Emirliklerinden açığı kapatmaları için
üretimi arttırmalarını istedi. Diğer yandan İran’dan petrol alan 8 ülkeyi 6 ay
süreyle ambargonun dışında tutma kararı aldı. Bunlardan biri de Türkiye.
Türkiye,
doğal gazın yüzde 17’sini (yıllık 10 milyar metreküp) İran’dan alıyor. Anlaşma
gereği gaz almasa da parasını ödemek zorunda. Bu nedenle 6 ay sonra bile ambargoya
uyması zor görünüyor. Ancak ambargonun ülkelere esneklik tanıyan bir yanı var,
muaf tutulma süreleri 180 gün daha uzatılabiliyor. Dolayısıyla zarara uğramamak
için ABD ile özel anlaşmalar yapma olanağı var. Elbette karşılığında tavizler
vermek koşuluyla…
ABD,
İran’la ticaret yaparken dolar kullanılmasına ve bankacılık sistemi üzerinden
ödeme yapılmasına yasak getiriyor. Halkbank daha önce bu karara uymadığı ve
altın ticaretine katıldığı için ABD yaptırımlarına takılmıştı. Hükümetler bankacılık
sisteminin dışında kalmak amacıyla ya kendi paralarını kullanarak, ya da takas
yoluyla ABD’nin bu kararını deliyorlar. Bu nedenle İran’a uygulanan ambargo
elbette can yakacak ama yüzde yüz etkili olmayacak gibi görünüyor. Zaten ABD
kendisi de kendi kararına yüzde yüz uymuyor. Örneğin Hindistan ve İran
arasında, İran’ın Çabahar limanının yapımı için imzalanmış bir anlaşma var.
Liman, Afganistan’a ulaşan bir demiryolu projesini de kapsıyor. ABD, Afganistan
politikası açısından yararlı ve gerekli bulduğu için bu projenin yapımına
ambargo uygulamıyor. Zaten Hindistan da ambargo kararına en baştan beri
şiddetle karşı çıkıyordu. Artık bundan dolayı mı yoksa ABD’nin kendi hesapları
açsından mı kendi kararına uymadığı, belli değil. Özetle, ABD siyasî,
dolayısıyla askerî gücüyle yapamadıklarını ekonomik etki üzerinden yapmaya
çalışıyor. Ancak ekonomik etki siyasî etki kadar katı olmuyor. Bir zaman sonra
ekonomi siyaseti ya kendine uydurarak esnetecektir, ya da kendisini mevcut
siyaset tarafından kontrol edilemez hale getirecektir. ABD şimdilik durumu
idare eder görünüyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.