Dağınıklığın bir
belirtisi de, herkesin dilediği konuda akıl yürütmesine fırsat tanıması ve bu
sırada belki toparlanmaya hizmet edebilecek işlerin kargaşada kaybolup
gitmesidir. Kapitalizme karşı savaşanların dağınıklığından bahsediyoruz. Ve
Zizek de aynı konuya “kafa yorma” iddiasında. Gerçekten kafa mı yoruyor, yoksa
kafamızı mı yoruyor? Yazı bir Zizek eleştirisi değil; kitabıyla sınırlı
kalarak, Lenin ve Ekim Devrimi üzerine yorumlarının yorumu.
Zizek her konuda
yazıyor. Bu filozof, din adamı ya da bir dünya görüşü sahibi herkesin,
depoladığı düşüncelerin tepesinden gördüğü her şeyi yorumlaması misali
bir davranış. Tabi böyle bir marifet gösterebilmek için toplumsal görev ya da
siyasi sorumluluk gibi kolektif kısıtlamalardan uzak olmak da gerekiyor. Zizek
bu haliyle, adeta bedenden yoksun bir parti ve sosyalizmin somut koşullardaki sözcüsü
rolü oynuyor. Bir şey söylüyor mu, söyler gibi mi yapıyor, yoksa söylemeye mi
hazırlanıyor belli değil. Belki politika pratiğiyle reformist oyalanmalar
dışında ilişkisi olmayan bir kısım solcu entelektüelin de kendi
söyleyebileceklerini alıntı yaparak Zizek’e söyletmesinin nedeni budur. Özenle
süsledikleri salonlarının bir köşesine, uzak diyarlardan getirilmiş ve dış görünüşü
güzel ama içindeki hayat çoktan tükenmiş bir deniz kabuğu koyar gibi…
Fikirler taşıyıcılarından
ve taşıyıcılar da toplumsal varoluş koşullarından ayrı düşünülemez. Bu kural
yazar ve okur için eşit ölçüde geçerlidir. Salt düşünce düzeyinde, okur ve
yazar arasında fikirler dışında bir bağlantı yok gibidir. Yazar, bir okur
kitlesi varsayarak yazarken; okur da gördüğü cümleler üzerinden yazara yakınlık/uzaklık
hisseder. Ancak aralarında somut varoluş koşulları çerçevesinde, nesnel
gerçekler üzerinden bir başka ilişki daha vardır ve ne düşünürlerse
düşünsünler, bunun bir parçası olarak düşünürler. Böyle bir gerçekliğin tüm
parçalarının birbirleriyle olan somut ilişkileri saptanıp açıklanabilir. Okur
ve yazarın bazen aynı yönde ama her zaman farklı toplumsal konumlardan ürettiği
düşünceler; bu nesnel bütünlüğün soyutlama, önerme, yorum vb. biçimlerde
zihinlere yansımasıdır.
Okurlar olarak
Zizek’den haberdar oluşumuz ve benzer düşünceler ifade etmemiz aynı konular
üzerine çalışmamızın değil, çağın-alabildiğine güçlendirilmiş-tekelci medyasının
önce bir yazarı popüler hale getirmesi ve ardından her sözünü tepemizden aşağı
sürekli boca etmesinin sonucudur. Fikirler ne kadar çok tekrarlanırsa, o ölçüde yaygınlaşır ve zihinlere
yerleşir. Ve bu işleyişin amacına ulaşmasında elbette
kulağımızı Zizek gibilerden gelecek seslere uzatmamızın da payı vardır. O bizim
gibi düşünmeye çalışan biridir, medya bu girişimde kendi açısından bir yarar
görerek yüceltir ve biz de onun gibilerin söyledikleri arasında aklımızdan geçenlere
benzer cümleler arayıp bulup tekrar arayarak karşılık veririz.
Zizek küçük bir
azınlığın öncülüğünde ulaşılması olanaksız doğru amaçlara yönelmek yerine,
büyük çoğunluğun katılacağı doğru hatalar yapılmasından yanadır. Adeta, “komünizm
bir idea ise, neden kendimizi telef edelim” der gibidir. Bu yüzden çoğunluğa
seslenir ve popüler örnekler çerçevesinde olayları yorumlayarak, felsefe ve
psikanaliz gibi az da olsa önbilgi gerektiren konuları kolay okunur hale
getirir. Bu sırada Marksistler arasında popüler olan konulara da özel bir yer
ayırır. Genel bir Marksizm bilgisine sahip herkes, mutlaka “Marks’ın yarım
kalan çalışmaları, Engels’le arasındaki fark, Çin Kültür Devrimi, Stalin’in zalimlikleri,
Lenin daha uzun yaşasa ne olurdu, Mao’nun çelişki anlayışı, Che neden Bolivya’ya
gitti” misali konular hakkında akıl yürütmüştür. Bu konular dost sohbetlerinde tarafgir
ve kesin bir dille değil; daha çok yorum ve kanaat bildirme biçiminde konuşulur.
Zizek’in Marksizm atölyesi bu alana kurulmuştur. Önümüze bazı metinler koyar ve
genellikle Badiou’yu tanık göstererek iç içe geçmiş yorumlar yapar. Çünkü
Badiou da kendisi gibi bir “bedensiz sosyalizm” militanıdır! Zizek’in 80 sayfalık giriş ve 10 sayfalık
sonuç yazısıyla Lenin’in son yıllarına ait bazı metinlerden oluşan “Lenin 2017”
kitabı da (Ayrıntı Yayınları, 2017 basım, 253 sayfa), buraya kadar
anlattıklarımıza bir örnektir.
Zizek Ekim
Devrimini, Freud’un “Hatırlamak, Tekrarlamak ve Aşmak” metninin başlığıyla
anıyor. Böylece konu sınıf mücadeleleri tarihinden kalma bir miras olmaktan
çıkarak, hastalıklı “biz” öznesinin başından geçen bir travmaya dönüşüyor. Biz
= Marksistler + komünistler + Ekim Devrimini hüzünle ananlar… Tabi Zizek’in
travmayı “aşma” gibi bir iddiası yok, bu yüzden Freud’un başlığında küçük bir
değişiklik yaparak, “aşmak” yerine “kafa
yormak” diyor (s.9). Ekim Devrimi ve Lenin üzerine kafa yoruyor, daha ne
isteyelimJ)
Marks, Lenin ve
Mao’nun yazdıkları yorumlanırken çoğu zaman bir gerçek unutuluyor: Bu kişiler
komünist bir devrimi savunan politik önderler. Kendilerini ilk ifade
edişlerinden başlayarak, kapitalizm yeryüzünden silinene kadar burjuvazinin
düşmanı konumundalar. Dolayısıyla fikirleri ve yaşadıkları koşullar üzerine
yorum yaparken, bu onlara dolaysız biçimde ulaşabildiğimiz anlamına
gelmiyor; halen yoğun bir kuşatma ve
ateş altında oldukları bir konjonktür içinde onları anlamaya çalışıyoruz. Bu tıpkı
gözlemcinin deneye dahil olması durumunda gözlenenin bundan etkilenmesi ve
deney sonuçlarının değişmesine benziyor. Böyle bir durumda nasıl ki gözlemci
nesnel sonuçlara erişmek için kendini deneyden mümkün olduğunca yalıtmaya
çalışıyorsa, bizim de belli bir tarihsel dönemde yaşananları şu anda
değerlendirirken benzer bir tutum almamız gerekiyor. Toplumsal yaşamın bir laboratuvar olmadığı ve geçmişe ait bir olgunun artık koşulları değiştirilemez
bir gözlem konusu oluşturduğu göz önünde tutulursa; tarihsel olguları nesnel
biçimde ele almanın yolunun yalnızca öznel çabalarımızla geçmişe daha ayrıntılı bakmaya bağlı olmadığı ama
kendi ele alışımızı bugünün diğer ele alışlarından da ayırt edilir kılmak
gerektiği anlaşılır.
Lenin 1917’de
bir şey yaptı ve dünya burjuvazisi o zamandan beri O’na düşman. Elbette ne
Lenin’i her sözü ezberlenen bir ermiş düzeyine çıkararak dokunulmaz kılıp yok
etmek, ne de dönemi çoktan kapanmış siyasi bir mevta olarak mumyasının üzerine
beton atmak gerekmiyor; O’nu hem kendisine ve hem de kendimize yalan söylemeden
sahiplenmemiz/eleştirmemiz/sahiplenmemiz gerekiyor. Eleştirirken düşmanla,
sahiplenirken dogmatiklerle sınırları koruyarak. Elbette Lenin bir örnek, bu tutum tüm tarih
için geçerli.
Gerçek kendinden
başkasına indirgenemez; geçmişe ait bir gerçeği sahipleneceksek, bunu hatırlama
ya da tekrarla değil; ancak bugünün gerçeğinin bir parçası olarak yapabiliriz.
Ekim Devrimi tarihteki ilk komünist devrim ve Lenin de bunun önderidir.
Komünist bir devrim gereksinimi halen gündemde ve etkileri ne olursa olsun,
dünyanın dört bir yanında bunun için çalışanlar var. Bu gereksinim Marks, Lenin
ya da Ekim Devriminin hatırlanmasından değil; yaşadığımız toplumun
çelişkilerinden doğuyor. Bu sırada yapılan yanlışların nedeni, varolan koşullara
karşı koyuştaki eksiklerde aranmalıdır. Ekim Devriminin neden söndüğü sorusunun
yanıtı, bugünün devrimciliğinin felsefe, bilim ve politika pratiğinde verilmek
zorundadır. Yoksa komünizm kitlelere dayatılan bir ideaya ve devrim kendini
yaratan bir gerçeklik olmak yerine başkalarının taklidine dönüşür. Peki, Zizek
ne yapıyor?
Zizek komünizmi
bir “İde”, Ekim Devrimini ise bunun gerçekleşmesi olarak görüyor. Hegelci
anlayış çerçevesinde İde’yi “öz”, gerçekleşmiş olanı ise bunun “görünüşü”
olarak ifade ediyor. Ve şöyle diyor: “Gerçekliğin bir İde’yi bütünüyle gerçeğe
dönüştürmedeki başarısızlığının, aynı zamanda bu İdenin kendi başarısızlığı
(sınırlılığı) olduğunu söyleyen temel Hegelci kavrayış geçerliliğini
korumaktadır. Burada basitçe eklenmesi gereken şey, İdeyi gerçekleşmekten
alıkoyan boşluğun, İdenin kendi içindeki boşluğa işaret ettiğidir. İşte bundan
dolayı, tarihsel gerçekliğe musallat olmayı sürdüren hayali İde, yeni tarihsel gerçekliğin kendi
yanlışlığını, kendi Kavramıyla bağlantılı yetersizliğini işaret etmektedir”.
(s.55)
Althusser’in Marksizm’den
Hegelci anlayışları ayıklamaya çalışmasının zıddı olarak, Zizek belli başlı
Marksist kavramları Hegelci bir bozunuma uğratıyor. “Devrim” dendiğinde her
ortalama Marksist’in gözünün önüne hareket halindeki kitleler ve olumlu yönde
değişen bir toplumsal yaşam gelir;
Zizek’in aklına ise hayali bir komünist toplumun barındırabileceği bütün
özellikleri tohum halinde taşıyan bir soyutlama geliyor. Bu düşünüş tarzına
dayanak olarak, uygun gördüğü yerde Lenin’i çarpıtıyor. Örneğin Lenin’in
sosyalizmi kurmak için kültür gerektiğini söyleyenlere karşı “neden önce bu
belli kültür seviyesinin şartlarını devrimci bir yolla karşılayıp ardından
işçiler ve köylülere ait devletle Sovyet sisteminin yardımı sayesinde diğer
ulusları arkada bırakarak işe başlamayalım” (s. 212) diyor ve benzer ifadeleri birçok
kez tekrarlıyor. Ama Zizek buna rağmen Lenin’in üretici güçlerin gelişmesi
yerine “insan doğasının değişmesine” önem verdiğini ya da kültürel gelişmeden
bahsettiğini söyleyebiliyor. Lenin’in önermesindeki materyalist niteliği söküp,
kendince komünizm idesinde olduğunu düşündüğü boşluğu dolduracak sonuçlar
çıkartıyor. Fransız, Ekim ve Çin Kültür devrimlerini üstü üste koyarak
aralarında karşılaştırma yapıyormuş gibi yorumluyor. Aslında, zihnindeki bir
devrim tasarımından ne kadar sapıldığı üzerine akıl yürütüyor.
Zizek solun
önünde iki tercih bulunduğunu, birincinin doğru ve devrimci, ikincisinin yanlış
ve sosyaldemokrat tercihler olduğunu belirtiyor. Hiçbir kestirme yol olmadığı vurgusuyla şöyle devam ediyor: “Evrensel radikal bir değişime duyulan ihtiyaç,
tikel taleplerin aracılığı yoluyla ortaya çıkmalıdır. Bu sebeple daha en baştan
doğru tercihte ayak diremek, yanlış tercihi yapmaktan çok daha kötüdür.” (s.77)
Zizek devrimin uzak bir hedefe seyahat etmek için kullanılan bir araç olduğunu düşünüyor
ve en tehlikesiz olanını arıyor. Gerekçe olarak da amacın hedefe ulaşmak
olduğunu ifade ediyor. Oysa amaç devrimin kendisidir ve zafer “başarı” değil,
devrimi gerçekleştirenlerin sonunda uçuruma bile yuvarlanacak olsalar, kararlarını
kendilerinin verebilmesidir. Devrimi yenilmez kılan da zaten budur. Devrimler
ölür, devrimler sürer…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.