Hurafelere karşı bilimden, yanlışa karşı doğrudan, yalana karşı gerçeklerden yana olduğumuz için değil; siyasi nedenlerden karşıyız. Çünkü siyasal iktidar bu proje için harcayacağı parayla piyasayı canlandırmayı, destekçilerine gelir aktarmayı ve onları çevresinde tutmayı sürdürerek konumunu güçlendirmeyi amaçlıyor. İktidar partisiyle aynı ipte oynayan muhalefet de bunu görüyor ve sanki siyasi nedenlerden değilmiş de bu proje çevreye, Montrö Anlaşmasına vs. zarar verici ve akla aykırıymış gibi konuşuyor. Burada da kalmayarak, “oraya harcayacağın parayla okul, fabrika, hastane yap” gibi akıllar veriyor. Oysa iktidar bunları da yapıyor; “yerli ve milli” oto, silah fabrikaları, özel okullar, şehir hastaneleri… Kim kimin parasını, nereye harcıyor?
Kanalın toprağa,
suya, ekosisteme olumsuz etkileri olacaktır ve uluslararası politikada pazarlık
konusu edilmesi olasıdır; bunları biliyoruz. Ancak biz mühendis, diplomat,
börtü-böcek değiliz; toplumsal yaşamı sırtında taşıyan ezilenleriz. Sanki başka
biri gibi davranarak karşı çıkmaktansa, bu projeye kendi gerçekliğimizden
hareketle karşıyız. Şöyle ki:
Bizler, 20 yılı
aşkındır bu iktidarın sürekli artan sömürü ve baskı uygulamalarına maruz kalan
işçi, işsiz, genç, kadın, yoksul, aydın, emekli, ya da dinsel, siyasal ve etnik
bakımdan azınlık olduğumuz için eziliyoruz. Ama bir araya geldiğimizde de
toplumun ezici çoğunluğunu oluşturuyoruz. Bizi ezen bir iktidarın ömrünü daha
da uzatmasına yarayan projeleri uygulamaya sokmasını istemiyoruz. Bugüne dek
yaşamımızı derinden etkileyen konularda iktidarlar hep bizim adımıza kararlar
alıp harcamalar yaparak, ellerini güçlendirdiler. Bizi daha da yoksullaştıran
bu durumun değişmesini istiyoruz. Bu yüzden, Kanal İstanbul konusunda asıl
karşı çıkmamız gereken, emeğimizden devşirilen kaynakların bize sorulmadan ve
üstelik, daha da yoksullaşacağımız biçimde harcanmasıdır.
İktidarlar,
ekonominin durgunlaşarak darboğaza girdiği dönemlerde piyasayı canlandırmak
için bilinen bazı politikalar uygular. Kapitalizm bu yöntemi, bir türlü
aşamadığı yapısal krizi nedeniyle sık sık içine düştüğü bunalımlar sırasında
geliştirmiştir. Kredi faizlerini düşürüp yatırımları desteklemek ve ticareti
kolaylaştırmanın yanı sıra, büyük projeler yapmak bunların en bilinenleridir. Böylece
piyasaya para girer ve üst tabakalardan başlayarak, geniş bir toplum kesimi bu
yolla sağlanan gelirlerden payına düşeni alır.
İktidarın
pompaladığı para piyasaya bankalar aracılığıyla gireceğinden, faiz
gelirlerinden oluşan aslan payını bunlar alır. Kredileri yatırıma dönüştüren
şirketler, kâr sağlarlar. Piyasa canlandıkça emlâk fiyatları artar ve sahipleri
rant elde ederler. Daha çok inşaat, daha çok hafriyat anlamına geldiğinden
nakliyeciler, inşaat malzemecileri, müteahhitler, ev eşyası imalatçıları hep
paylarına düşeni alırlar. Bütün bu hareketliliğin içinde iş bulup çalışabilenler
ücret geliri elde eder. Asıl geçim sıkıntısı içindeki işsizler ve yoksullar bu
çemberin dışında kaldıkları için, olup bitenlere uzaktan bakarlar.
İster Kanal
İstanbul, ister Çanakkale köprüsü, ister Üsküdar’a cami, isterse TOKİ
konutları, okul, hastane, tank yapılsın; içinde bulunduğumuz düzende
işleyiş budur. Her iktidar para dağıtmaya en yakınlarından başlar. Bu işleyiş
değişmedikçe kimin ne yatırımı yaptığının bir önemi yoktur, yapılan her
yatırımdan kazançlı çıkacaklar hep aynı çevreler olacaktır. Toplumun kaderini
kendisinin belirleyeceği bir düzene geçilmedikçe durum değişmeyecektir. Bu
gerçekleşene kadar başka bir projemiz yoktur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.